Genel HaberlerManşet

Eski Milli Voleybolcu Atilla Sesören’i kaybettik

Eski Milli Voleybolcu Atilla Sesören’i kaybettik.

Merhumun cenazesi 20 Şubat 2025 Perşembe günü Topkapı Merkez Efendi Camii’nde öğle namazı sonrasında sonsuzluğa uğurlanacaktır.

Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesi ve voleybol camiamıza baş sağlığı dileriz.

Voleybol Aktüel

 

ATİLLA SESÖREN’in kendi anlatımı ile yaşamı..

Nüfus kağıdına göre 1.1.1934, esas olarak 26.12.1933 doğumluyum. Babam subaydı. Okul ve askerlik durumunu gözeterek 1934 doğumlu yazdırmış. Babamın görevi nedeniyle Tokat’ta dünyaya gelmişim. İki aylıkken Sivas’a gitmişiz. Sarıkamış’ta görev yapmış. Nihayet 1943 senesinde çocuklarım hiç denizi görmedi diye bir istida yazmış. Bunun üzerine İzmir’e geldik.
Üç kardeştik. Ben ortancaydım. Bir ablam ve bir erkek kardeşim vardı. Ben ilkokula Sivas’ta başladım. Dördüncü sınıftayken İzmir’e gidince Karantina semtine yerleştik. Spora da orada başladım. Karataş Ortaokuluna gidiyordum. Karantina kulübü meşhurdu o zamanlar. Ben spora ilk olarak yüksek atlamayla başladım. Ayrıca üç adım ve uzun atlama yapıyordum. Herhalde 1948 veya 49 seneleriydi. İnönü Stadında yüksek atlama müsabakasında kolum kırıldı. En yükseği atladım, çıtayı geçtim ama dışarı düştüm. O zaman minder yoktu, kum havuzu ve toprak vardı. Sonra voleybol oynadım. Beni spora teşvik edenler arasında bizim mahallede yaşayan meşhur hakem Hakkı Gürüz vardı. Hem okul takımında hem Karantina kulübünde spor yapıyordum.
Liseye İzmir İnönü Lisesinde başladım. Babam 1953’te Çorlu’ya tayin olunca ben de lisenin son sınıfını Kabataş Lisesinde okudum. Kabataş’ta okurken Darüşşafaka’da voleybol oynuyordum. Ortaokuldan sıra arkadaşım Metin Peksü kulüpte basketbol oynuyordu. Ben İstanbul’a gelince ‘Atilla gel seni Darüşşafaka’ya alalım,’ dedi. Ben geldiğimde takım ikinci kümedeydi. Ben geldikten çok kısa bir süre sonra birinci kümeye terfi ettik. Galatasaray kulübünün üst katında alçak tavanlı bir salon vardı. Orada yapıyorduk maçları.
Birinci lige çıkar çıkmaz ikinciliğe yerleştik. Hep Galatasaray şampiyon olurdu. Biz de ikinci olurduk. İddialı takım olarak bir de Bakırköy ve İTÜ vardı. İTÜ’de rahmetli Orhan Bilgin bizden biraz büyüktü, ağabeyimizdi. O iyi voleybolcuydu. Bir de Burhan vardı. Beyoğluspor’da Valentin ve Aleksandr Holyafkin kardeşler, Şalabi kardeşler iyi oyuncuydu. Aleksandr sonra bizim antrenörümüz oldu. Onlar Beyaz Rustu. (Belarus)
Bizde sonradan takımın esas kadrosunu ben, Nasuhi, Ender, Ayhan, Cafer, rahmetli doktor Tuğrul, rahmetli doktor Ünal, pasör Erdal oluşturuyordu. Ben çok güzel servis atardım. Arkadaşlar, ‘Okuyor, üflüyor,’ derdi.
Milli takımı çalıştırmak üzere Çekoslovakya’dan Jiri Kobrle diye bir antrenör gelmişti. O bizi de çalıştırdı. Onun büyük faydası oldu. 1959 şampiyonluğunda antrenör oydu. Hatta GS maçında son sayıyı hiç unutmam. Rahmetli Sinan Erdem topu dışarı gidiyor diye bıraktı. Fakat top onun sırtına çarptı ve o sayıyla maç bitti. Kobrle ve Holyafkin dışında antrenörlüğü genelde ben yapıyordum. Kitaplardan yararlanıyordum. Tahtada yazarak çocuklara taktik anlatıyordum.
Eskiden çekme tekniği vardı. Mesela 1949-50 senelerinde ortadan tek ayakla yükselip topu çeker ve aşağı bırakırdık. Ben yüksek atlama da yaptığım için havada iyice sıçrardım. Bu çekme daha varken bir Yugoslav çocuk geldi. Önde tek şutör olur mu, üç tane olması lazım dedi. Daha Türkiye bilmiyordu bunu. Biz çocukla dalga geçtik, öyle şey olur mu dedik. Hakikaten iki sene sonra o modern uygulamaya geçildi.
DŞ Türkiye şampiyonu olduğu gün ayrıldım ama öyle söz vermiştim çünkü herkesin önünü kesiyordum. Kaptan, antrenör hep bendim. Ayrılınca yedek subaya gittim. FB geldi o sırada. Açık söylemek gerekirse babam o zaman kıdemli yarbaydı. FB onun maaşının iki misli bir para verdi bana. Osman Kavrakoğlu meclis başkanı ve FB başkanıydı. Ben Mamak’ta görev yapıyordum. Rahmetli adamcağız okula kadar gelip benim antrenmanlara gitmem için izin aldı. Salih Coşkun genelkurmay başkanıydı. Onun şifahi emirleriyle haftada üç gün antrenman izni aldım. Kulüp bana yol parası veriyordu. Maçlara gidip geliyordum. O tarihlerde GS’ı yendik. Hiç unutmuyorum, çenem jimnastik yapılan halkalara takıldı. Bir topu kurtarmak için atlamıştım, çenem o halkalara girip yarıldı ve şişti. O şartlarda oynadık biz voleybol.
Oyunculuğun dışında antrenörlük ve hakemliğim de var. Hiç kimse bilmez, genç milli takımın ilk antrenörü benim. 1960 senesinde kız milli takımının başına getirdiler. Hollanda’ya gittiğim zaman da voleybolu bırakmadım. TA Twente kulübünde oynadım ve antrenörlük yaptım.
Darüşşafaka’da oynarken İÜ Fen Fakültesine gittim ve jeoloji mühendisliği okudum. Ardından bir süre DSİ’de çalıştım.1968-1997 arası, yaklaşık otuz sene Hollanda’da kaldım. DSİ’de çalışırken kurs için gitmiştim. Fakat yaptığım çalışmaları o kadar beğendiler ki bırakmadılar beni. Türkiye’ye döndükten sonra hiç olmazsa bizde master yap dediler. Altı ayda master aldım. DSİ beni çağırdı. Müdür olarak Ankara’ya geldim. İki ay sonra beni müdürlükten aldılar. Bakanın bir tanıdığı geldi yerime. Beni başmühendis yaptılar. Sonra oraya da bir başkası gelince başmühendislikten de aldılar beni. O sırada Hollanda’dan beni hep çağırıp duruyorlar. 1971’de ikinci kez Hollanda’ya gittim.
Üniversitede doktora, doçentlik derken beni aldılar jeolojik araştırmalar kurumuna. Hollanda hükümetinin uzaktan algılama daire müdürü olarak çalıştım. Üniversiteye bağlı uzay merkezinde uzaydan yeryüzünü, gezegenleri, Mars’ı araştırdık. Makaleler yazdık. Türkiye’den fazla yurtdışında tanınıyorum. Uydular ilk atıldığı zaman ben işin başında oldum. Amazonlarda, Kuzey Kutbunda, Alp Dağlarında, Endonezya’da çalıştım. Hollanda’da çalışırken başımdan ilginç olaylar geçti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar Hollanda yer altı direniş teşkilatı mensubu otuz kadar kişiyi öldürüp gömmüşler. Bir gün savunma bakanlığından bir sivil ile bir albay geldi. infrared resimler çekildi. Bir de arama için bana bir birlik verildi. Otuz sene bulunamayan mezarı buldum. Fakat mezarın kazılma işini derhal durdurdular çünkü ceset Hollandalıların öldürdüğü bir Almana aitti! Amazonlarda derinin altına yeşil renkte mikroskobik parazitler yerleşiyor. Bunu önlemek için benzolle duş almak lazım. Benzol bir zehir. Ben duş yapmadım. Bir hafta sonra her tarafımda leblebi büyüklüğünde şişlikler çıktı. Beni hemen Surinam’ın başkenti Paramaribo’ya, hastaneye kaldırdılar. Orada iğne yaptılar. Mesleğimi sevdiğim için sürekli stereskoba bakmaktan gözüm bozuldu. Sabah 8.30’da başlayıp gece 2’ye kadar çalışıyordum.
Tekrar Türkiye’ye döndüğümde çevre bakanlığına müşavir olarak aldılar beni. Bakanlıkta görev yaparken Sadıkoğlu diye bir armatör vardı. Türkiye’ye sökülmek üzere asbestli bir gemi getirecekti. Ben itiraz ettim. Hatta Ediz Hun da bakanlıkta müşavirdi. İkimiz de ayrıldık müşavirlikten.
Ardından beni Isparta’daki Süleyman Demirel Üniversitesi çağırdı. Orada bir uzaktan algılama merkezi kurdum. Bu iş için 250 bin dolar para ayırmışlar. Aletleri getirdim, insanları eğittim. Hafta içi derslere giriyordum, hafta sonu uçağa atlayıp İstanbul’a geliyordum. Her hafta bu şekilde yapıyordum. Sonunda yaş haddinden emekli oldum.
Bilgiler ve fotoğraflar: Gülnur Görgün – Voleybolun Unutulmazları Ansiklopedisi
Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu